Şefkat duyabilmeye dair
Sabahın erken bir saatinde içinde şefkat duygusuyla uyanmak ne güzel.
Uzun, pek uzun bir yoldan geldim buraya. Dile kolay, 13 sene sürdü.
Bu sabah bir çocukla vedalaşmaya hazır mıyım diye sorduğum, bir annenin çocukluğunu hayal ettiğim. Her iki çocuğa da içimdeki yumuşacık, kadifecik bir duyguyla sarıldığımı hayal ettiğim.
Yanaklarına dokunmaya kıyamadığım çocuk. Yüzünü dökmüş, oturuyor. Ben miyim yanaklarına düşen al pençelerin sebebi? Gerçekten ben miyim, ya da annenin annesinin, hatta belki de onun da annesinin ve daha ötesinin, "halden anlamayan" soğuk bakışları, soğuk duvarlara benzeyen, ama küçücük, belki de ılık - hiç bilemediğimiz-, ama kimseye şefkati dokunamamış elleri mi?
Bilmek zor, ayrılmak zor. Ama yine de işte, ateşe de dokunabilen ellerimle, ben o iki çocuğa da şefkatle sarıldım bu sabah. En çok annenin canı yandı. Dişlerini sıkıyor, kirpiklerini düşürmüş yanaklarına, göz yaşı süzülecek diyorsun bakarken, fakat gözyaşları da görünmez, tıpkı soğuk duvarların arkasında kalmış elleri gibi. En çok benim annemin canı yanmış, besbelli. Yanaklarına dokunmalıyım diye düşündüm, yaksa da ellerim. Bu sabah.
Çocuğum, oğlum, bir tanem. Oy yüreğimi dağlayan, oy yanındayken bile hasretle baktığım. Gel beraber vedalaşalım o güzel yanaklı çocukluğunla.
Sen insanı cayır cayır yakan bir soğuk nedir bilir misin? Ben işte, 13 senedir, o görünmez duvarların ardından dokunmak için çook uzandım sana. Dimdik bakıyordun yüzüme hep. Dimdik. Ama yumuşak. Pembecik bir gonca gülün kokulu yanakları gibi bakıyordun, ta gözlerimin içine. Ben hep dokunmak için uzandım sana, gözlerimi kaçırsam da, bir tarafım hep gururlu. Seni sana vermenin bir parçası oldum diye, pek gururlu. Sıcacık dokunamadığım için affet. Gül dökülmüş yanaklarına, benim soğukluğumla, dokunamadım yeterince, affet. Ellerim annemin elleriydi, soğuk, hissiz. Ama içindeki yumuşak şefkate damla damla verdim suyumdan.
Şimdi gel vedalaşalım çocukluğunla bu sabah, sen tam on üç yaşına girerken. İçindeki yumuşacık şefkate sahip çık çocuğum. İnan ilacın da sensin, derdin de. Bir dert varsa yüreğinde, bu sana büyük büyük annanelerden kalan bir mirastır bilesin. Ben ama seni çok sevdim çocuğum.
En çok bunu bilesin. .
